Aşk insanoğlu var olduğundan beri bütün toplumlarda ve her kültürde var olmuştur ve hemen hemen her insanın yaşamının bir döneminde en az bir kez yaşadığı ya da yaşamayı umut ettiği duygusal bir durumdur. Yakın ilişki ya da aşk, bazen kişisel bir ilişki, bazen kişisel ilişkilerin özel bir öğesi, bazen de bir insanın diğerine duyduğu belli bir duyguyu belirtmek için kullanılmaktadır. Burada önemli olan aşk için her zaman bir “diğer” kişinin olması gerektiğidir. Aşk kavramı yakınlık, bağlanma/içsel yatırım yapma, güven, saygı ve sevgi gibi duyguları beraberinde getirmektedir.
Aşka ilişkin farklı kuramcılar farklı tanımlamalar yapmıştır. Bunların birkaçına örnek verecek olursak; Freud aşkı, cinselliğin yüceltilmesi olarak, Harlow bağlanma davranışı olarak ve Fromm ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış olarak tanımlamıştır. Maslow yüksek düzeyde duygusal ihtiyaçları içeren ve özellikle kendini ve diğerini gerçekleştirme isteği olarak tariflemiştir. Tennov ise aşkı, bilişsel etkinliği devre dışı bırakan, geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamaktadır. Görüldüğü gibi aşk tek ve aynı olgu olmasına karşın, farklı kuramcılar aşka ilişkin farklı kuramlar ortaya atmışlardır. Aslında aşkın amacı ne olursa olsun, aşkın özünün de “yakınlık” olduğu söylenebilir. Son olarak, ilk insanlarla başlayan aşkın, bu dünyadaki son insanla son bulacağını ifade etmek de yanlış olmayacaktır.